16 Mart 2008 Pazar

Dediler ki...


"Gülerken gülünen,yenerken yenilen,küserken küsülen,kızarken kızılan,söverken sövülen,hatta döverken dövülen olmak gibi severken sevilen olmak da var"mış...

çocukluklarım ve bugüne yansımalar




Küçükken en yakın arkadaşımın şahit olduğu bir durumu anlatmasıyla başlamıştı bu düşünceler yumağı.Zamanla içinden çıkamadığım sorular yığını oldu ve o yaşta üstüme çöktü yaşamın gerçeği..."Ölüm!"

Onun anlattığına göre yakın zamanda bir tanıdığı ölmüştü ve bana şunları söylemişti ona anlatanların ağzıyla: "ölünce seni de yıkayacaklar ondan sonra kefen giydirip tabutun içine koyacaklar sonra herkes taşıyıp seni mezara gömecek üstüne de toprak atacaklar sen de mezarlıkta diğer ölüler gibi yatacaksın".

Bir an çok ürkmüştüm.Ölümden değil de annemi de birgün o şekilde kaybedebileceğim gerçeği gelmişti aklıma ve öylesine korkmuştum ki.O benim herşeyimdi, annemdi, gece sarılıp yattığım, sabah öpücüğüyle kalktığım, uykuya dalarken ağzından çıkan sözcüklerinin hayaliyle ve sevgi dolu sesiyle rüyama geçtiğim, aslında o yaşlarda tek gerçeğimdi.Ama ölüm de bir gerçekti ve "anne" kelimesiyle "ölüm" kelimesini bir arada tutamıyordum.Aslında anneme ölümü hiç mi hiç yakıştıramıyordum.

Sonraki günler hep o düşünceyle geçti...Rüyalarımda annemin masallarını değil hep o anı görüyordum ve o zamandan beri her gece aynı şeyi düşünüyordum.Ara sıra diğer aile üyeleri de bu konuyla ilgili konuşmalara başlamışlardı.(Ya da hep konuşuyorlardı ama ben önceleri bu konuyu umursamadığımdan dikkat etmiyordum) "Öldükten sonra herkes bir arada olucak ve sonsuza kadar yaşayacağız."Bunu öğrendikten sonra içim biraz olsun rahatlamaya başlamıştı.Ölsek bile yıllar sonra o yine yitirdiklerimle bir arada olabileceğim ve yine onların yanında yaşamaya devam edebileceğim.Sonsuza dek!


İşte bütün bunlardan dolayı yıllardır içinden çıkamadım bir soru:"Sonsuzluk?".Sonsuzluk nasıl birşey ki?Hep düşünüyordum hiçbirşeyin sonu yok sürekli yaşıyorsun sanki bir dipsiz kuyudan düşüyormuşsun gibi sürekli,durmaksızın,sonunu görmeden ve ne olacağını bilmeden.

Herkes derdi ki ölünce, ömrünü iyilikle geçirenler cennet denen yere, kötülükle geçirenlerse cehennem denen yere giderler...Ama bana kalsa bu böyle değil, olmamalı!Sonuçta ölüm de bir rüya değil mi ki?Rüyaya dalmadan önce aklımızda ne varsa onu görmüyor muyuz?
Bir insan tüm hayatı boyunca kendini cennete gitmeye şartlamışsa o zaten öldüğünde kendini orada görmez mi?Ya da işlediği günahların farkında olan bir kişi ölmekten korkmaz mı cehenneme gideceğini bildiği için? Ve de öldüğünde kendini orada görmez mi?

Ya inanmayanlar,ölümden sonraki yaşama inanmadıkları için sadece derin bir uykuya mı dalarlar hiç bir şey olmaksızın?

Hani hep sorarlar ya ölümden korkarmısın diye... Eskiden korkardım hatta nefret ederdim.Çünkü onu beni sevdiklerimden ayırabilecek tek şey olarak görürdüm.
Bir de şimdi düşünüyorum çocukça düşüncelerimi ve aslında ne kadar saf ve doğru olduklarını.Ama şimdi diyorum ki(kendimce) madem biz öldüğümüzde heryerde olabileceğiz ya da o sadece derin bir uyku, neden korkayım?
Düşünüyorum da insan hayatında kaç kere şöyle derin bir uyku çeker? Çok az değil mi?E o zaman ölüm biraz da ödül gibi değil midir?
Ancak şu bir gerçek ki o ödülü alabilmek için hayatın zorluklarını sonuna kadar çekmek gerekir ölüm de o zaman bir son değil hayattan yorulanlar için bir dinlenme aracıdır.O yüzden değil midir bazen ölmeyi istememiz.Hayattan çok yorulduğumuzda düşünmez miyiz şu dünyadan ayrılmayı?Herşeyden kaçmak için yegane ve kesin yol olarak görmez miyiz?...Yine de ölümü de haketmek için tam anlamıyla çekmek gerek şu dünyanın kahrını.Neden mi...Örneğin bir gün boyunca yorulup da gece dinlenmek için kendinizi yatağa attığınızı düşünün.Bütün herşeyi yaptım rahatlığıyla çektiğiniz o deliksiz uykuyu...İşte bu yüzden bütün herşeyi yaptım diyerek,kafanız boş ve yüzünüze yaptıklarınızın güzelliğinden dolayı yerleşen o gülümsemeyle ölmek kadar güzeli var mı ?

(Kısa bir ara...kafamı toplamam gerek..:)

Son olarak demem o ki hayat değil ölümdür affetmeyen.Hayatta herşeyin bir yolu vardır ancak sen zamansız ölümü seçersen uykudan uyanmayı seçemezsin.Öyle cezalandırır seni.Ancak zamanını beklersen ondan güzel ödül de yoktur şu"hayatta*".

Düşündüm de galiba insanların ölümden korkmasının nedeni "son" değil de "sonsuzluk" kavramı.Çünkü aslında "son" o kadar güvenli geliyor ki insana.Herşeyin bittiği an,herşeyin sonu...Varlığını bütünüyle saran bir yokoluş...Oysa "sonsuzluk" o kadar havada,buz gibi soğuk ve o kadar güvensiz ki bir anda o dipsiz kuyuda görüyor insan kendini tutunacak bir dal olmaksızın...Ve işte tam böyle zamanlarda diyor ki benliğim kendime..." boşlukta kaldığın zaman kendine sarıl o seni oradan kurtarır,ama diyorsan ki sarılacak bir ben bile yok, o zaman boşluğa tutun o seni senle tanıştırır"
//eren...//