21 Kasım 2008 Cuma

Mod: hasta...


"hatmi çiçeği,ıhlamur,ayva,
kuşburnu,karanfil,elma,
zencefil,tarçın,limon"..bir kapta karıştı mı ne de güzel gelir hastalık((:

12 Kasım 2008 Çarşamba

Orjinal bir gün..

Yine değişik bir gün diye başlayamayacağım sözüme.Çünkü son derece sıradandı...dün gece uzun süre uyumam nedeniyle güne uyuşuk başlamamın dışında tabi..

Her zamanki gibi okula gittim derse girdim falan filan... sıradan sıradan sıradan işte..Sonradan bir haber değiştirmiş olabilir belki ancak değişen bu günüm değil yarınım oldu;
Yarınki sempozyumda kimya deneyini anlatmak bana düştü yani yarın okula gidip saat 9 dan akşam 4 e kadar stantta durup soranlara deney anlatıcam ürün tanıtıyor gibi..Tabi bunu ben istedim çünkü ucunda kimyadan sözlü notu olarak bi 100 var :)

Öğleden sonraki 3 dersi bu deneyin düzeneğini kurmak ve bilgi toplamak için labaratuvarda ve kütüphanede geçirdim.Kütüphanede olma kısmı güzeldi çünkü araştırma yapmak dışında herşeyi yaptık :)

Son olarak dersler bitti her zamanki yorgunlukla evin yolunu tuttuk, ancak bu sefer bu yorgunluğa rağmen otobüsle değil de yürüyerek gitmeye ve alt yoldan yürümeye karar verdik.Üstüne üstlük eve yetişmemiz gerektiği halde sallana sallana...

Okul merdivenlerinden aşağıya indik ve günün geyiğini yaparak yola devam ettik.Herşey normaldi aslında,her gün olan şeyler yani..........Ta ki yıllar önce çalınan bisikletimi yolda görene kadar!!! (yıllar önce kaybolan kardeşimi görene kadar der gibi oldu)

(bu kadar küçük değil tabii :))


Yırtık selesiyle morlu pembeli demirleriyle gerçekten oydu(çok hüzünlü oldu sanki :)Yolun ortasında öylesine duruyordu, dondum kaldım resmen o an ve bir anda "İnanmıyorum bu benim çalınan bisikletim!" diye bağırdım ama bir yandan da acaba onun aynısı olan başka bir bisiklet mi diye düşünüyordum... Ancak sonra çok garip birşey oldu; bir adam bankadan çıktı bana kötü bir bakış atarak bisikleti alıp arkasına bakmadan hızlanarak oradan uzaklaştı.O anda gördüm ki bisikletin yanında benim 5 yıl önce yapıştırdığım çıkartma da duruyordu... Aynı yerinde ve hiç değişmeden.Bunu gördüğüm anda tekrar kendimi tutamayarak "Ya bu gerçekten o" diye tekrar bağırdım. Ancak çok geçti.. adam bisikletimle çoktan kaybolmuştu.

Daha sonra bunların hiçbiri olmamış gibi normal yolumuza devam ettik ve eve ulaştık.Hiç kimseye bu olaya bahsetmeden normal yaşantıma günün yorgunluğuyla devam ettim.

Aslında düşünüyorum da aslında ne kadar da garip bir gündü...Şimdi hatırladım, bir kaç gün önce geçmişti bisikletimin muhabbeti,nasıl da üzülmüştüm çalındığında diye düşünmüştüm daha geçen gün.Bugünse onu karşımda gördüm hem de çok garip bir olaylar dizisiyle.Önce otobüsle değil, zamanımızın az olmasına rağmen yürüyerek gitmeye karar verdik ve bunun sayesinde onu gördüm.

Bugün olanlar o kadar garip ki aslında, "Acaba bunların hepsi tesadüf mü yoksa gerçekten yaşadıklarımızı önceden belirleyen birşey mi var?" diye düşünmüyor değilim. Bir de siz düşünün bakalım,ne dersiniz?

6 Kasım 2008 Perşembe

okulda..

şu anda okuldayım.amacım güzel bir yazı yazmak değil... sadece blogumda kendi bilgisayarımın dısında yazmıs olduğum bir yazı görmek ve belki de günün özetini çıkartmak. bugün garip bir gündü daha en basından güne yeniliklerde basladım. mesela sıraların değişmiş olması benim için büyük bir yenilikti ((: ondan önce okula gelmeden de güzel şeyler oldu tabi :D anlatmaya gerek yok... herşeyi de bilivermeyin canım sevgili okurlarım..
(bu lafımın üzerine yanımdaki arkadasım "sen de Güzin abla moduna girdin" dedi :D:D)
açıkçası girdim sanki..bundan sonra sizden sorular alıp onlara yardımcı olmaya çalışabilirim gönül dostları :))
ne diyordum ..ha evet günüm değişikti. aslında monoton okul hayatı dışında değişik bişey yoktu okula gittim derslere girdim şimdi de son derste kulüpteyim ammmaaa.. ne sihirdir ne keramet günde bir gariplik var efenim... anlamıs değilim ama her günden farklı bir gün sanki, belki de bu günün kendine özel farklılığıdır benim buraya şu anda bunları yazmamı sağlayan.
herneyse daha fazla uzatmaya gerek de yok zaten her an zil çalabilir :D
hoşçakalııınnnn...!!!(umarım yazım silinmez!)

(sonradan eklenti: farklı bilgisayardan yazdığım için ve bilgisayarda da abudik gubidik sorunlar olduğu için yazımın çıkmama olasılığı vardı o yüzden yazmıstım şu son parantezi ama ne mutludur ki silinmemiş ilk günkü tazeliğiyle karşınızda efenim.. )

3 Eylül 2008 Çarşamba

zıp zıp zıp.....zıp


*İki gönül bir olunca samanlık paparazzi dolar!
*Doğru kasayı seçmek bir sanattır,düşünmeniz gereken çok şey vardır!
*Misal?
*Önde iki kasa var ve birinde küçük bir çocuk birinde yaşlı bir teyze varsa hangisinin yamuk yapacağını düşünmek gibi...
*Oo piti piti her zaman iyidir!
*Ben hakimim masum bey!
*Bi keresinde din sınavında bilemediğim soruya "allah bilir" yazmıstım.Sınavdan 0 aldım

*Kültablasını hep zeytin çekirdeğiyle doldurmuşsunuz,iyice soğuttunuz beni kahvaltı ortamlarından!(penguen)
*Otobüse binmek zaman kazandırıyor ama insanın hayatını uzatmıyor...
*Bazen yanımda birinin olduğunu hissediyorum,kolu kesilen birinin kolunu hissetmesi gibi...
*İnsanlara kendilerini tekrarlatılması ne kadar da sinir bozucu!
*Sinir bozucu ?
*...
*Herşeyi yaptım kuzuları da saydım cık yok uykum gelmiyor...
*Bu ekmek neden bu kadar büyük biliyormusun, seni daha fazla doyurabilmek için köstebek!
*Fukaranın düşkünü g-string giyer kış günü!
*Peki bu espri neden bu kadar komik biliyormusun,seni daha fazla güldürebilmek için köstebek!
*Bu hafta sayısalda 4 tutturdum... az değil 10 milyon
*Köstii çok tatlısın benimle çıkarmısın?
*Gel tanısalım önce ben kısaca E.E, ama sen bana uzun uzun seni tanıyorum de!
*Eski hatıra defterimi buldum.1. sınıfta herkes beni pek severmiş...
*Babam bana küçükken piyano çalarken şirinleri gördüğünü söylemişti.Sırf bunun için piyanoya başlamayı istedim.Büyüyünce öğrendim ki babam hayatında hiç bir müzik aletiyle yüz göz olmamıs!
*Yeni defterde henüz hiç yazı yok!
*Eskiden Çılgın bediş vardı okulda onu taklit ederdim!
*Benim bana yetecek kadar kötü tecrübem var!
*Arada durup gülesin geldiğinde insanların onlara güldüğünü düşünmesi çok üzücü.Açıklayamıyorsun da...
*Dün gece rüyamda hamileydim!!
*Kimden?
*Bilmem o kısımda sansür vardı seçemedim...
*Süt içtim ama gene uykum yok.Laktoz salgılamam mı durdu acaba.Ambulaaaansss!!
*Kurtlar vadisini hiç sevmiyorum.Tuvalete gidip gelinceye kadar 8 kişi ölüyor...
*Tevgi birazdan uzun sarı saçların olucak tevgi!
*Nasıl yani?
*Makarna tenceresini kafana geçiricem!
*Gözlerin acımaya başlarsa bu ne demektir?
*Şimdi bunun bir çok bilimsel açıklaması var tabi bazı kaynaklara göre katarakt bazı kaynaklara göre yine kalı bişi bazı kaynak...
*Köstebek tatlı rüyalar diler...

"Gülmek"


Çocukluğumdan beri şunu anlayamam...Neden her sevinçten mutluluktan gülüşmeden sonra "Ay kız çok güldük çok ağlıycaz" denir ki ?Kadercilik mi, kötü günlere karşı bir önlem mi... yoksa bu gülüşmeler hayatın bize yaptığı oyunlar mı?
Ne olursa olsun bu sözü her duyduğumda güleceğim varsa da vazgeçiveriyorum birden.İnsana bir anda bir önlem alması gerektiğini düşündürüyor.Gülmekten soğutuyor yeterince.
Hayır anlamam...Neden doya doya yüzün kıpkırmızı domates gibi oluncaya karın kasların isyan edercesine kasılıncaya kadar gülmek varken sonradan tam tersinin olacağını düşünüp bu lafı söyleyip de bu muhteşem görsel şovu çevremizdeki insanlardan esirgiyoruz ki?O lafın yerine "Oh çok güldük iyi kas yapmışızdır erisin göbüşler" demiyoruz mesela?İnsanı gülmeye ve güldürtmeye teşvik eden bir cümle değil mi sizce de?
Arkadaşlarla geçirilen bir gün içinde bir espriye korkusuzca dışarıdan nasıl göründüğünü düşünmeden kasılmıs domates kıvamında elimizi kolumuzu sağa sola çarparak bazen de anırarak gülmek varken neden tedirgince hafiften sırıtarak içten"Aman sonradan ağlamayalım" diye düşünüyoruz ki?(olayı böyle tasvir edince aslında mantıklı gibi ama :D)Yine de "ki"le biten sorular bitmez...
Dediğim gibi küçüklüğümden beri pek de anlam veremedim.Hangi mantığın meyvesi bir cümledir orasını bilemem ama önlem niteliğinde söylenen bu cümle her seferinde sinirimi bozmaya yetmiştir efenim.
Şu meşhur "ki"li sorulardan geçmiştir aklımdan..."Önemli olan o an değil midir de sonrasından korkarız ki?"Hem ne demişler; Vodafone anı yaşa!!!;)
(Aslında konuyu buraya getirmeye çalışıyordum.Bloga reklam almaya karar verdim de :P)
Şaka bir yana...uzun zaman sonra blog sayfama kondurulan bu harfler bütünlüğünden çıkan son günlerde pek de ihtiyacımız olan (en azından benim için)"Gülmek"temasını da böyle bir geçmişten kalma anlamsızlıklar yığınıyla sunmuş oldum.Belki sizlerin de aklında geçmişten kalma bir yığın vardır ve burda onlara cevap bulabilirsiniz demeyi isterdim..... ancak üzgünüm yenilerini eklemiş olucaksınız =)...Her neyse sevgili okurlarım...sizlere sonunu düşünmeden korkusuzca bol kahkahalı günler dilerim efenim..saygılar!!
//eren...//

27 Mayıs 2008 Salı

"Çin Seddi'nin bitiminden sonraki konuşmalar"


-imparatorum bu seddi yapacağımıza barış yapsaydık daha kolay olmaz mıydı?
-gel bakayım sen şöyle!


-çin seddini yapanlardan birinin annesi:
-oglum bak sen gerizekalı değilsin demekki çalışınca oluyomuş.

-imparatorum emriniz üzerine çin seddini bitirdik efendim
-ulan malmısınız.. ben sizinle dalga geçmiştim o kadar duvar örülür mü hiç denyolar


-güzel oldu ama şimdi ilerde birileri çıkıp bunu uzaylılar yaptı derler.

-ben sana set yapamazsın demedim , duvarcı ustası olamazsın dedim

-oh hele şükür bitti çing
-ne bitti çang?
-çin seddi mi çang !
-sana kim yap dedi ki çang ?
-.......

-oha felan oldum abi yaa!!

-anaaa dalmışız örmeye kaç metre olmuş bu be?!
- yanlış olmuş yıkın!
- ne ne neeyyy?
- ehuhehe şaka lan şaka

- ulan imparator diye başımıza getirdiğimiz adama bak.ne pis bi insanmış bu ya

-fazla mı gaza geldik lan, uzun oldu sanki..?!?

-ustabaşı : yüce imparatorum dünyanın en uzun duvarının yapımını tamamladık.
-imparator : aslında işlevi önemli.


-korktuğumuz çok belli oluyor mudur acaba?

- abi o kadar yaptık acaba uzaydan görünür mü?
- o ne ki?
- bilmem içimden geldi öyle.


- keşke daha derli toplu bir şey yapsaydık. fotoğraf makinesine sığmaz bu.

-olm ilerde taklit etmesinler bunu?
-oha, yok daha neler?
-berline de duvar falan yaparlarsa ya?
-berlin neresi be?
-ne bilim budha sööletti heralde...

-şimdi ben bunu yaptım ama bi sor bakalım neden yaptım.
-neden yaptın abi?
-yapamazsın dediler.

-aaa? lan duvarı dışardan örmüşüz, biz nası gircez lan içeri
-Ney??


- abi biz bu seddi yaptık ama türkler göç etmiş be abi..
- hasssssss...

24 Nisan 2008 Perşembe

istemek...


Mutlu olmak istedim bugün sadece, içimi dökmek, rahatlamak...Birilerine anlatmak istedim birşeyleri,o birilerinin sadece duvara çizilmiş resimler olduğunu bilsem bile....Özgür olup uçmak istedim, kimseye hesap vermezcesine.Sabah uyandığımda gülümsemek istedim yeni doğan güne,gecenin arkada kaldığını ve herşeyin iyi olacağını bilircesine...Ağlamak istedim hıçkıra hıçkıra ama bu sefer sevinçlerim neden olsun istedim damlaların her birine.Yok olup gitmek istedim birden, geride bıraktıklarımı düşünmezcesine ve içim rahat gözümü yummak istedim tekrar,duvarın arkasındakilerden umudumu çoktan yitirmişcesine.......Yaşamak istedim bir günü kelebeklerin o doyumsuz ömürleri gibi ve her anını hissedercesine...


//eren...//

16 Mart 2008 Pazar

Dediler ki...


"Gülerken gülünen,yenerken yenilen,küserken küsülen,kızarken kızılan,söverken sövülen,hatta döverken dövülen olmak gibi severken sevilen olmak da var"mış...

çocukluklarım ve bugüne yansımalar




Küçükken en yakın arkadaşımın şahit olduğu bir durumu anlatmasıyla başlamıştı bu düşünceler yumağı.Zamanla içinden çıkamadığım sorular yığını oldu ve o yaşta üstüme çöktü yaşamın gerçeği..."Ölüm!"

Onun anlattığına göre yakın zamanda bir tanıdığı ölmüştü ve bana şunları söylemişti ona anlatanların ağzıyla: "ölünce seni de yıkayacaklar ondan sonra kefen giydirip tabutun içine koyacaklar sonra herkes taşıyıp seni mezara gömecek üstüne de toprak atacaklar sen de mezarlıkta diğer ölüler gibi yatacaksın".

Bir an çok ürkmüştüm.Ölümden değil de annemi de birgün o şekilde kaybedebileceğim gerçeği gelmişti aklıma ve öylesine korkmuştum ki.O benim herşeyimdi, annemdi, gece sarılıp yattığım, sabah öpücüğüyle kalktığım, uykuya dalarken ağzından çıkan sözcüklerinin hayaliyle ve sevgi dolu sesiyle rüyama geçtiğim, aslında o yaşlarda tek gerçeğimdi.Ama ölüm de bir gerçekti ve "anne" kelimesiyle "ölüm" kelimesini bir arada tutamıyordum.Aslında anneme ölümü hiç mi hiç yakıştıramıyordum.

Sonraki günler hep o düşünceyle geçti...Rüyalarımda annemin masallarını değil hep o anı görüyordum ve o zamandan beri her gece aynı şeyi düşünüyordum.Ara sıra diğer aile üyeleri de bu konuyla ilgili konuşmalara başlamışlardı.(Ya da hep konuşuyorlardı ama ben önceleri bu konuyu umursamadığımdan dikkat etmiyordum) "Öldükten sonra herkes bir arada olucak ve sonsuza kadar yaşayacağız."Bunu öğrendikten sonra içim biraz olsun rahatlamaya başlamıştı.Ölsek bile yıllar sonra o yine yitirdiklerimle bir arada olabileceğim ve yine onların yanında yaşamaya devam edebileceğim.Sonsuza dek!


İşte bütün bunlardan dolayı yıllardır içinden çıkamadım bir soru:"Sonsuzluk?".Sonsuzluk nasıl birşey ki?Hep düşünüyordum hiçbirşeyin sonu yok sürekli yaşıyorsun sanki bir dipsiz kuyudan düşüyormuşsun gibi sürekli,durmaksızın,sonunu görmeden ve ne olacağını bilmeden.

Herkes derdi ki ölünce, ömrünü iyilikle geçirenler cennet denen yere, kötülükle geçirenlerse cehennem denen yere giderler...Ama bana kalsa bu böyle değil, olmamalı!Sonuçta ölüm de bir rüya değil mi ki?Rüyaya dalmadan önce aklımızda ne varsa onu görmüyor muyuz?
Bir insan tüm hayatı boyunca kendini cennete gitmeye şartlamışsa o zaten öldüğünde kendini orada görmez mi?Ya da işlediği günahların farkında olan bir kişi ölmekten korkmaz mı cehenneme gideceğini bildiği için? Ve de öldüğünde kendini orada görmez mi?

Ya inanmayanlar,ölümden sonraki yaşama inanmadıkları için sadece derin bir uykuya mı dalarlar hiç bir şey olmaksızın?

Hani hep sorarlar ya ölümden korkarmısın diye... Eskiden korkardım hatta nefret ederdim.Çünkü onu beni sevdiklerimden ayırabilecek tek şey olarak görürdüm.
Bir de şimdi düşünüyorum çocukça düşüncelerimi ve aslında ne kadar saf ve doğru olduklarını.Ama şimdi diyorum ki(kendimce) madem biz öldüğümüzde heryerde olabileceğiz ya da o sadece derin bir uyku, neden korkayım?
Düşünüyorum da insan hayatında kaç kere şöyle derin bir uyku çeker? Çok az değil mi?E o zaman ölüm biraz da ödül gibi değil midir?
Ancak şu bir gerçek ki o ödülü alabilmek için hayatın zorluklarını sonuna kadar çekmek gerekir ölüm de o zaman bir son değil hayattan yorulanlar için bir dinlenme aracıdır.O yüzden değil midir bazen ölmeyi istememiz.Hayattan çok yorulduğumuzda düşünmez miyiz şu dünyadan ayrılmayı?Herşeyden kaçmak için yegane ve kesin yol olarak görmez miyiz?...Yine de ölümü de haketmek için tam anlamıyla çekmek gerek şu dünyanın kahrını.Neden mi...Örneğin bir gün boyunca yorulup da gece dinlenmek için kendinizi yatağa attığınızı düşünün.Bütün herşeyi yaptım rahatlığıyla çektiğiniz o deliksiz uykuyu...İşte bu yüzden bütün herşeyi yaptım diyerek,kafanız boş ve yüzünüze yaptıklarınızın güzelliğinden dolayı yerleşen o gülümsemeyle ölmek kadar güzeli var mı ?

(Kısa bir ara...kafamı toplamam gerek..:)

Son olarak demem o ki hayat değil ölümdür affetmeyen.Hayatta herşeyin bir yolu vardır ancak sen zamansız ölümü seçersen uykudan uyanmayı seçemezsin.Öyle cezalandırır seni.Ancak zamanını beklersen ondan güzel ödül de yoktur şu"hayatta*".

Düşündüm de galiba insanların ölümden korkmasının nedeni "son" değil de "sonsuzluk" kavramı.Çünkü aslında "son" o kadar güvenli geliyor ki insana.Herşeyin bittiği an,herşeyin sonu...Varlığını bütünüyle saran bir yokoluş...Oysa "sonsuzluk" o kadar havada,buz gibi soğuk ve o kadar güvensiz ki bir anda o dipsiz kuyuda görüyor insan kendini tutunacak bir dal olmaksızın...Ve işte tam böyle zamanlarda diyor ki benliğim kendime..." boşlukta kaldığın zaman kendine sarıl o seni oradan kurtarır,ama diyorsan ki sarılacak bir ben bile yok, o zaman boşluğa tutun o seni senle tanıştırır"
//eren...//

5 Şubat 2008 Salı

karmaşıklaşmaktayım...


Kendimce uzun zamandır aklıma birşey gelmediğinden, gelmediğinden değil de kafamdakileri nasıl yazıya dökeceğimi bilmediğimden yazmaktan üşeniyorum.Aslında bazen aklıma öyle şeyler geliyor ki bu konuya çözüm olarak şöyle ki," ya herkes bişi buluyo şöle her düşündüğünü yazıya geçiren bişi yapsalar ne hoş olur-gerçi insanın kafası böle allak bullak olduğunda bi anda milyar düşünce geçiyoken onları nasıl yazıya geçircek ki? devreleri döner valla aletin-onu da bozarım ki ben..."gibi misal...

Aslında biraz da bununla ilgili yazacaklarım.Çoğu zaman bir şeye kendimizi kaptıramamaktan yakınırız.Yada hiçbirşeye kaptırma gereksinimimiz olmasa bile bi anda kafamızın ne kadar da karışık olduğunu ne kadar da düşünce ile dolu olduğunu farkederiz.(ki bu da o düşüncelerden biridir aslında-kısır döngü mübarek).Bizim için öyle boş geçirilesi zamanlardır ki bunlar.O an herkes için öyle olsun isteriz.Ama iş ya hemen biri çıkar ordan "şöyle şöyle oldu bana bi yardım et gözünü seviim derdim çok!" ...şimdi ne diceksin? Bişey söylemesen olmaz söylesen saçmalarsın...şu sakal bıyık olayı işte.
Hadi diyelim bunu geçiştirdin atlattın.Bir gün öncesinden tartıştığın bir arkadaşın "sen bana bunu derken ne demek istedin şimdi konuşup bunu bi çözüme kavuşturalım çünkü beni çok sinirlendirdin! yanlışsın!" diye gelmez mi."Ya madem ertesi güne bu konuyu açıcaktın dünden niye kapattın, ha diyelim kapattın şimdi sırası mı da açıyosun?" diye düşünmez miyiz?
İşte böyle dönüm noktaları genelde hep de kafanızın hiç bir yerde olmaması gereken anlara gelir ki bu durum en tehlikelisidir.(Dediğimiz gibi sakal bıyık)

Çözüme hemen şu anda kavuşturulması gereken bir konu, toparlanamayan bir kafa ama bir yandan da yanlış olmadığı konusunda ısrar eden düşünceler- bu durumda eğer karşınızdaki hakketen de anlayışlı biriyse "ya hocam valla kafam fena gel yarın konuşalım bunları " dediğinizde anlayışla karşılıyorsa kararından caymadan oradan uzaklaşın!Yok ille de şimdi ille de şimdi derse tek çareniz kalmıştır olayı kabullenmek.Zaten böyle durumlarda anlayış göstermediği sürece,sen yanlışını kabul ettiğinde seni alt ettiğini düşünen rakibin çok da önemi kalmaz.

Kimi okuyanların "ya bu ne şimdi? ne saçma yazı" kimi okuyanların da "lan hakkat bana da öyle oluyor" dediğini duyar gibiyim. Eğer siz de ikinci kategorideyseniz demem o ki takmayınız!
"Nasıl takmayalım ya sinir ederler adamı" ve de"Valla ya ne takacam kafaya" sesleri yükselmeye başladı gibi gibi... 1. kategorisindeyseniz yazıyı tekrar okuyup sondaki yönergelere uymanızı temenni ederim... 2. dekilere söyliycek tek lafım:bendensiniz gönül dostları!
(kafam karışık diye baştan uyarmıştım değil mi?)
//eren...//

31 Ocak 2008 Perşembe

"Günün Sözü"


Her zaman günü güzelleştirecek bir an vardır...

"İçtenlik" herşeyi kurtarır mı?

Bugünlerde sürekli muhabbetini duyduğum şu ne düşünsem oluyor işi yaklaşık bir aydan çok daha fazla olarak benim de başıma geliyor.Daha geçen gün eski bir arkadaşım aklıma geldi de ah şimdi nerededir diye düşündükten bir gün sonra telefon geldi.Ah şu teyzem ne yapıyordur dedikten iki saat sonra teyzem hatrımı sordu o hasta haliyle.
Neyse aslında beni bu kadar şaşırtan bir çok olay oldu ama artık şu konuya değinmeliyim dediğim bir şey geldi başıma.Baya zor bi dönemimde karşıma çıkan ve bana çoğu kişiden daha çok yardım eden biri vardı.Baya uzun zaman onun yokluğu değim yerindeyse koymuştu bana.Bana o kadar yardım etmesinin nedeni de aslında hiç olmayacak dediğim bir şeyin aslında olduğunu ya da olabileceğini farkettirmesiydi bana.Yokluğunun koymasının nedeni de tekrar eskiye dönmekten korkmamdı biraz güvensizlik gibi birşey.(Hani bazen birilerinin varlıkları size güven verir de onlar olmadığında kendinizi yanlız hissedersiniz..)
Herneyse bu konu böyle uzar gider..gelgelelim böyle insanlar ya da böyle düşündürten şeyler olur da bi an kendinizi öyle çaresiz hissedersiniz ki ne yaparsanız yapın ne kadar çabalarsanız çabalayın elinizden hiçbirşey gelmeyeceğini düşünürsünüz, tekrar istediğiniz gibi olmayacağını hiçbirşeyin...O zaman sadece istersiniz;hiç bir çıkar düşünmeden, çıkar düşünmeyi akıldan bile geçirmeden, belki farkına bile varmazsınız hani...Ya da o dediğiniz, istediğiniz olur da o zaman farkedersiniz yaptığınızı (sonra da çakallık edip dur tekrar içten diliyo gibi yapiim oluyo vallaha falan dersiniz)İşte o dediğim oldu benim de hem de hiç ummadığım bir şekilde.
Böyle anların büyüleri mi vardır tesadüf müdür yoksa kader mi?Kaderciliğe inanmalı mıyım yoksa?İyi de şu durumda kaderi kendim yapmış oluyorum o zaman tesadüf de diyemem büyüsü falan mı var?Ya da içtenlik mi tek neden?Ne kadar düşünürsem düşüneyim çıkamıycam galiba işin içinden.Aslında şimdi düşünüyorum da ah o anı yakalasam tekrar başka bir şey diler miydim?İşte hani deriz ya keşke başka bir şey dileseymişim diye...Aslında tam da cevap bu: bunu demeyi bile düşünmediğimiz anların büyüsü "sanırım" bunlar.

29 Ocak 2008 Salı

Bir bakalım köstebek bugün naapmısş?

(son yazımı yazarken kitlenen bilgisayarımın ardından yepyeni taptaze...)
Öncelikle sabah waffle yeme umuduyla kalktımm..Sonra baktım olmıcak kancayı pizzaya attım sora da somonla yetindim de neyse...
Sonra dedim ki en sevdiğim yüce ders geometriden bir kaç soru çözeyim.Gelgelelim oturdum masaya efenim ancak soru bana bakıyor ben ona..Sıkıldım kalktım,bir baktım ki saate 1 saat geçmiş e 3 soru da şaka maka bitmiş..Vay be demek ki ben de yapabiliyormuşum diyerek gönül rahatlığıyla mola verdim.
Geçtim bilgisayarımın başınaa...Buldum bir yarış oyunu başladım oynamaya.Ama sormayın nasıl bir oyundur ki ortalıkta arabalar uçuşuyor.Ben de dedim ne senden oyun olur ne benden koyun çıktım oyundan(dememiş de olabilirim).Sonra bir baktım saate mola vereli şaka maka 2 saat olmuş...Dandik falan ama iyi oyun kerata...
Sonra dedim bu saatten sonra yapılan dersin hayrı olmaz msne geçtim...Ondan da sıkılınca vurdum kafayı yattıım...Tam daldım dalıcam zıngır zıngır telefon çaldı."Bütün gün çalmaz çalmaz çalacağı tuttu veletin evde de kimse mi olmaz şuna bakacak" diye söylene söylene ayılmaya çalışırken bi baktım ki meğer Hamdi bey teklif veriyormuş...Dedim "Hamdi Allah senin tependen baktırsın.Bari iyi bişey ver de uykumun içine ettiğine deysin"...
Sonra da dedim ki "E madem Hamdi uyandırdı bu işte bi işaret vardır git bişeyler yap" .İşte o anda benim sevgili blogum geldi aklıma...ve gördüğünüz gibi bunları zırvalamaktayım.
Herneyse artık sözün bittiği yerdeyim efenim... yarın da böyle geçerse blogda bu sefer felaket haberlerine yer vericem gibi geliyor ama bakalım yarın ola hayrola...
Bugünü de Özgün abimizden bi şarkıyla bitirelim efenim..."acıyı çeken anlar!"
Dermansız derdiniz plan programsız gününüz olmasın efenim....Köstebek(ne çok efenim dedim)

ben kimim...tanıtım vs...

Her zaman sorarız aslında bu soruyu kendimize.Ben kimim, şimdi ne yapıyorum , neden yapıyorum ya da neden yaşıyorum ?...Amaçsız olan insanların yada kendimizi amaçsız hissettiğimiz anların sorusudur bunlar bence.Yaptıklarımızla değil yapacaklarımızla değerlendirdiğimiz anların sorusudur aslında.Aslında tamamen kendimizi yönlendirmemiz gereken anların soruları...Bu sorulara verilecek olan cevaplar o an çakan bir şimşek parlayan bir yıldız hayatımızı değiştirecek olan yola girmemizi sağlar.Kendimizi dışarıdan değerlendirmemizi düşüncelerimizi kendimizle paylaşmamızı biraz da dertleşmemizi sağlar.
Hani derler ya canın sıkkın olduğunda bir derdin olduğunda birilerine anlat paylaş ki rahatlayasın.Rahatlamak için bir duvara da anlatırsın sıkıntını bir heykele ya da bir resme de.Kısacası cansız bir varlığa...Ama o sana yardım edemez.Kendinden başka biri de aslında bundan farksızdır.Sana kendince fikirlerini sunar kendince anlar kendince yardım eder.
Derdini paylaşmanın en iyi yolu aslında kendine anlatmaktır.Çünkü en çaresiz anımızda bile bizi en iyi anlayan bizi en iyi tanıyan aslında gene biziz.Kendimize en çok yardım edebilecek olan da aslında biziz; çünkü bizi en iyi değerlendiren ve tanıyan kendimizden başkası değiliz.
Bu sorular aklımıza geldiğinde de yapmamız gereken kim olduğumuzu düşünmekten çok ona kim olduğunu sormaktır.Çünkü bizi bize en doğru şekilde anlatabilecek kişi gene ve her zaman kendimizizdir....Ancak sadece kendimi eleştirmek değil önemli olan yine de...Yeri geldiğinde kendimizi eleştirmeyi bileceğimiz gibi eleştirilere neden olan yanlışları düzeltmeyi de bilmeliyiz.Yoksa kendimizle dertleşmenin de bir faydası olmaz.(bu dediklerimi "kendi kendiyle konuşan delidir" mantığını kafanızdan atıp da okumanızı dilerim :)
Şimdi gelelim bana..Ben kimim?Ad soyad yaş falan filan....Ancak kimsenin kendisine takılan addan ibaret olmadığı gibi ben de değilim...Şimdi kendimi tanıtmaya kalksam emin olun ben de cümleleri kurup da kendimi tanımlayamam bu yüzden en iyisi zamanla anlamak;çünkü benim de henüz bilmediğim ve öğreneceğim çok şey var...

Kendinizle barışık günler dilerim.. Köstebek...